"Tavrını önemsemediğim bir şiiri sevdiğim olmuştur ama mükemmel bulduğum olmamıştır hiç. Öte yandan, çok doğru bir tavrın bile, yanlış biçimde koyulduğunda etkisini yitirdiğini hepimiz biliriz. Bu elbette şiirde de böyledir. Üstelik şiirin tavrı, pek çok insanı, ozanın sanılarının çok ötesinde etkileyeceğinden, doğru tavır-doğru biçimi seçmek, ozan sorumluluğunun başladığı yerdir ve işte bu yüzden asıl önemli olan, seçimin 'hangi dünya görüşünce belirlenmiş bir bilinçle' yapıldığıdır. Çünkü-bazıları öyle sansa da- şiir bir sayıklama değil, AYIKLAMA'dır. Dışımızdan ve içimizden ve karmaşık bilinçsiz süreçlerden gelenleri "ayık" bir bilinçle ayıklamak."
İstanbul temsilcimiz Aydın Sirkecioğlu, Trabzonlu Şair Seval Esaslı ile İstanbul'da şiir üzerine bir söyleşi yaptı.
• Sayın Esaslı özgeçmişinizden biraz sözeder misiniz?
8.8.1958 Trabzon doğumluyum, Çeşitli il ve ilçelerde bulunduktan sonra 1968'den bu yana İstanbul'dayım. Şiir yazmaya 8 yaşımda başladım ve kesintisiz sürdürdüm. Çocuk dergileri, gençlik dergileri derken, yayınlanmanın değil 'sözü doğru ve inançla söylemenin' önemli olduğunu erken yaşlarda kavradım. Ondan sonra da kendi ölçülerimle saptadığım bir çizgiye gelmedikçe hiç bir yayınlama girişiminde bulunmamaya karar verdim. 1984 yılı başında bence artık zaman gelmişti. Seçtiğim 2 dergiye 10'ar şiir gönderdim, Sekizinci Renk adlı yapıtımla 1984-Rıfat Ilgaz-Cide Edebiyat ödülü yarışmasına katıldım. Bu dönem ilk şiirim Yarın Dergisinde yayınlandı, hemen ardından da katıldığım yarışmada 1. oldum ve Sekizinci Renk kitaplaştı. 1 yıl sonra da 2. kitabımı yayınladım: "Yarına Kaç Var?"
• Şiire nasıl başladınız, sizi şiir yazmaya yönelten etmenler nelerdir? Veya neden şiir?
Şiire 8 yaşımda başladım, yani nedenini nasılını düşünemeyeceğim bir yaşta. Hiç bir çevresel etkiden söz edemeyeceğim, rastlantı demekten başka açıklamam yok. Bunun acısını çok çektim. Ben şiiri yaza yaza düşündüm, yaza yaza öğrendim, yaza yaza aradım, arıyorum. Niçin başladığımı bilmiyorum ama niçin bırakmadığımı biliyorum: Sevdalanmıştım.
İnsan beyninin varlık nedeni ve sonucu izlemek, anlamak, düşünmek ve yaptırmaksa; imge-dil-eylemse yani ve insan olmak, iletişimi zorunlu kılıyorsa, bu durum şiirin de varlık nedeni ve sonucudur. İnsan varsa şiir vardır-insanın 'kendisinde' vardır; bu yüzden biz çivi çakarken bile 'bir yoğun an' yaşamışsak, "şiir gibi" deyiveririz. Ozan, bu anların sürekli derleyicisi, yaşatıcısı, dile getiricisidir. İnsanı insanla, insanı kendisiyle yüzleştirendir.
Yine de hiç bir şey yetmez açıklamaya 'neden şiir' sorusunu. Sevdadır işte. Tam açıklaması ancak İNSANIN TARİHİ başladığında, insan beyni ve işlevleri özgürce serpilip, anlaşıldığında yapılacaktır. Zaten bu yüzden şiir, 'o günlerin' gelmesinin / getirilmesinin ne denli gerekli olduğunu iliklerine kadar duyan sanattır.
• Şiire dinamizm kazandıran belli özellikler vardır, örneğin biçim olarak iyi şiir tavır olarak fazla anlam taşımayabilir ya da iyi tavır koyabilen bir şiir biçim olarak iyi olmayabilir. Burada sizce önemli olan hangisidir? Şiirin gelenekçi vanı mı, iyi bir biçimde yazılmış olması mı yoksa şiirin aldığı tavır mı önemlidir?
Tavrını önemsemediğim bir şiiri sevdiğim olmuştur ama mükemmel bulduğum olmamıştır hiç. Öte yandan, çok doğru bir tavrın bile, yanlış biçimde koyulduğunda etkisini yitirdiğini hepimiz biliriz. Bu elbette şiirde de böyledir. Üstelik şiirin tavrı, pek çok insanı, ozanın sanılarının çok ötesinde etkileyeceğinden, doğru tavır-doğru biçimi seçmek, ozan sorumluluğunun başladığı yerdir ve işte bu yüzden asıl önemli olan, seçimin 'hangi dünya görüşünce belirlenmiş bir bilinçle' yapıldığıdır. Çünkü-bazıları öyle sansa da- şiir bir sayıklama değil, AYIKLAMA'dır. Dışımızdan ve içimizden ve karmaşık bilinçsiz süreçlerden gelenleri "ayık" bir bilinçle ayıklamak.
Demek ki önce dünya görüşümüzü seçeceğiz, yaşamımıza geçireceğiz.
Gelenek konusunda ise ilk ilke 'yararlanmaktır'. Ama tavırla gelenek zorunlu bir çatışmaya girmişlerse, değiştirilmesi gereken gelenektir, tavır değil. Söz konusu tavır, 'dönüştürme bilinciyle' belirlenmişse tabii. Aksi hâlde gelenek kazanır.
• Günümüzde bireyciliğini koruyan tek sanat dalı şiirdir. Ancak, hiç kuşkusuz topluma en fazla etkide bulunan sanat dallarından biri de gene şiirdir.Dünyanın değişmesinde (iyiden, güzelden yana) tüm sanat dallarının ve onları üreten sanatçı aydınların ortak çabalarına bir şair bireysel ürünüyle (şiiriyle) nasıl katkıda bulunabilir?
Mutlak iyi -mutlak kötü hiç bir zaman yoktu, hiçbir zaman da olmayacak. Her çağ karanlıkla aydınlığı birlikte barındırır, ilerleme de bu güçlerin çatışmasından doğar. Şiirin görevi 'her yer karanlık' gazelini çağdaşlaştırmak ya da umut tellâllığı etmek değil, iyiyi - kötüyü, karanlığı - aydınlığı, kahramanlığı-korkaklığı bir arada görmek ve göstermek ama dönüştürücü gücün aydınlıkta, kahramanda olduğunu haykırmaktır. Bir olayı, bir ân'ı -her şeyi anlamak ve anlatmak için önce çelişkilerin kavranması gerekiyor. Şiirin insanlığa en büyük katkısı bilinçlerdeki mutlak kavramını yıkmaya yardım etmek olacaktır.
• Günümüz dünya toplumlarında, her toplumun kendi karakteristik özelliklerine göre, o toplumun çevresine aldığı tavrı kendi şiir anlayışında da görüyoruz. Örneğin, Latin Amerika şiirinin ihtilalci tavrı, Amerikan şiirinin protestocu tavrı, Filistin şiirinin bağımsızlık özlemleri vs. vs. Bizim toplumumuzda yaşayan insanlarımızın umutlarını ve özlemlerini bilmesi gereken şairlerin, özellikle genç şairlerimizin alabileceği en doğru tavır (şiirlerinde) sizce ne olmalıdır?
Biz feodal-dinsel ideolojinin pençesindeyiz. Burjuvalığın ne bilimselliği, ne demokratikliği, içimize sinmiş değil. Dolayısıyla, önce 4. yanıtımı aynen ve daha yüksek sesle tekrarlıyorum. Çünkü mutlaklığa, tek biçimciliğe ve sonuçta hiyerarşiye en katı biçimde yer veren ideoloji budur. Kahramanlara, öncülere, Allah tarafından gönderilmiş kurtarıcılara inanmak da (kimimizde çok belirgin, kimimizde kalıntı olarak) taşıdığımız bir özellik.
Bu ideolojiyi, 21. yüzyılın eşiğinde barındırmaksa, bizi 'kimlik bunalımına' itiyor. Çünkü bu çağın teknik-toplumsal ilerlemelerinden haberliyiz az çok ve bir yerlerde ‘birey’ diye bir şeyin var olduğunu duymuşuz artık!
Oysa egemen ideoloji bize kimlik vermiyor. Aileden parlamentoya- okuldan kışlaya- baskı veriyor yalnız. Herkes herkese karşı kendini gözaltında hissediyor. Hep denetlene - denetleye büyüyoruz ve korkunç bir denetleyici bilinç geliştiriyoruz. Böylece kimsenin rahat rahat oturup kalkamadığı, hep kendine çeki düzen vermeye çalıştığı, köşe dönüp yer kapma yarışına düştüğü, kimlik edinmeyi bir yerlerde yer edinmekle karıştırdığı, (Kimileri de bu amaç için sanatı kullanıyor yanlışlıkla!) sonunda da bunalıp hırçınlaşıp, saldırganlaşıp, pasifleşip, içe ya da dışa -ama asla kendine değil- döndüğü boğucu bir ortam sürüp duruyor.
Toplumumuzda, bu boğuculuğun sona ermesi için yeterli özlem birikimi var. Türkiye şiirinin –ve düşünen herkesin- tavrı, bu birikimi değerlendirip, güçlendirmek; somutlaştırıp, biçimlemek; yoz ideolojilerce kötüye kullanılıp sömürülmesini engellemeye çalışmak, bireyin toplumun, demokrasinin, özgürlüğün, verili değil, gerçek anlamlarını araştırıp, savunmak olmalıdır.
Kimileri Batının 18. yüzyıldaki hâline bile "fit" olmuş görünüyor ama o tren kaçtı. Batının dünü ve bugününü inceleyip, anlamak gereklidir ama kahrolup vahlanmayalım! Biz gözümüzü çok daha ilersine dikmek ve tavrımızı böylece belirlemek zorundavız. Bu treni kaçırmadık.
• 1986 Dünya Barış Yılından bekledikleriniz nelerdir?
1986'dan ve tüm gelecek yıllardan, barış için verilen savaşın, yaşamın her anına yayılarak güçlenmesini ve zafere ulaşmasını bekliyorum.
• Yeni yılda yapacağınız kendi çalışmalarınızdan söz eder misiniz?
Belirtmek bile gereksiz, şiir sürecek; ama gündemimde yeni bir kitap yok. Bu yılı belirlediğim bazı konularda inceleme ve araştırma yapmaya ayırdım. Bunu gerçekleştirmeye çalışacağım.
• Son olarak Karadeniz'deki kitap dostlarına vermek istediğiniz bir mesaj var mı?
Benim en büyük düşüm, yayıncılık dünyasındaki İstanbul egemenliğine son verildiğini görmek! Bu çok güç ama ne yapalım, güçlükler önce düşte sonra gerçekte yenilir. Karadeniz Kitap Fuarı’nın, etkinliğini genişleterek sürdürmesini diliyor ve bu fuara sahip çıkan, onun için ter döken herkesi kucaklamak istiyorum. Görüşmek, tanışmak, söyleşmek umuduyla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder