KIŞKIRTICI ÇEKİRDEK

“Deniz darağacından uzun, sular sabırlı
 Gece koyu, dil paslı, gül pırıltılı”




Çocukluğunu yaşamının altın çağı sayanlardan değilim. Türkiye'de çocuk olmak çünkü, yok sayılmak, anlaşılmamak, ezilmek, suçlanmak, örselenmektir çoğunlukla.


Bir an önce büyümeyi nasıl da isterdim ve zaman hiç ilerlemiyor gibiydi. Oysa, yaşı benden çok da fazla olmayan insanların parçalanmış bedenlerinin fotoğraflarını çok sık görüp, uğradıkları işkenceleri duyup, okurken; idamın nasıl bir şey olduğunu, ipin ucunda insanın ne kadar sürede öldüğünü anlatılamaz bir isyan ve bulantıyla öğrenirken, yıllar geçiyordu ve cenazesi sloganlarla kaldırılanların yaşları giderek küçülürken ben büyüyordum.


Çoktan öğrenmiştim tabii, iktidar her yerdeydi ve çocukluk eziyetleri büyüdükçe azalmıyordu; hele birileriyle güç bölüşmeyi reddediyorsan. Ne acılara ne de kahramanlık ve ölümün "edebiyatının" yapılmasına alışabildim.


Ölenler de kahramanlar da her zaman çıktı, çıkacak. Ama çığırtkanlar arasından değil. Hayatı güzel kılmaya çalışırken ölmek başka, ölümseverlik başka.

Ne uğruna olursa olsun, savaşmak başka, savaş satıcılığı başka.

 
Öldürülmüş çocuğunun ardından dimdik durmak başka, ona kutsal kurban gözüyle bakmak başka.

Çocuklar çiftleşmelerden değil "öpücüklerden" yapılır ve her biri bir sayıdan ve addan fazla bir şeydir.

Şiirim çocuğunun kanını hiç kimseye helal etmeyenlerden yana.

21.08.1997





KIŞKIRTICI ÇEKİRDEK


Dünyanın en kışkırtıcı şeyi ak kâğıtlardır
Korkuyorum soluğumun ateş karşısındaki gücünden
Bazen bana büyük geliyor ellerim, şaşırıyorum
0 zaman en tuzsuz denizleri düşünmem gerekiyor
Mağaraları, çarmıhları, işkence odalarını geçip
İntiharları, okuma bayramlarını, kültür devrimlerini;
Geçip vadilerden, ormanlardan, evlerden;
Saç bağlarını, diz bağlarını, gizemli düşleri çözerek
Ulaşmam gerekiyor dünyadaki bütün kaf dağlarına.

Dil boyası çalınmamış imgelerin
Karşılıksız yalnızlığına asılı duran
Adını koyup da ulaşamadığımız şeyler kadar parlak
Yıldızların ışık ipliklerini toplayıp yumak yumak
Uç uca eklemem gerekiyor gecenin tezgâhında
Bazen ellerim aklıma yıldızlar kadar uzak
Ve seziyorum ki anlamak
Her hecesi vurgulu kopkoyu bir masalı
Anlatmak sayılıyor bazen kendi kendime
En baştan başlayarak

Duyulmuş ya da hiç duyulmamış,
Oracıkta uydurulmuş ya da,
Belki hep varmış da dinlememişim;
Sonra bir gün birdenbire
Alnımdan topuklarıma ter kesilmişim.
Göğüslerim sızlıyor, canım acıyor, dudaklarım büyümüş
Dünyanın bütün kadınları adına bütün erkeklerle yatmış gibiyim
Koluma bir beyaz cüce giriyor
Bir kara delikte doğuruyorum
Yeniden çiziyorum yörüngeleri güneşlere görünmeden;
Sanki bütün novalar dilsizlikten patlıyor
Sonsuz büyük, sonsuz sessiz, sonsuz bir karanlık
Bir rahim ağzı kadar açılıyor karşımda.

Dünyaya
Büzüldükçe büzülen
Bir boşlukta titrerken rastlamış gibiyim.
Dünyayı
Hep dünya dışından anlatmış gibiyim.
Oysa dışına hiç çıkmamışım, içine girmemişim hiç
Coğrafya atlasları aşk mektuplarım
Yolculuklarım anatomi, şaşkınlıklarım botanik
Çizimler, harfler, tanımlar, ebrû teknesi
Bir kabukta çekirdekle tanışmış gibiyim.
Her seferinde rengârenk avuçlarla bana dönüyor ellerim

Korkuyorum imgelerin gerçek karşısındaki gücünden

Dünyanın en kışkırtıcı çekirdeği yürektir
Göğsümüzdeki parmaklıkları aşan arsız sarmaşık
Demir ve pamuk, ipek ve ışık, yaz buğulu kış camı
Kolayca tuzla buz ve dağlarca toprak kayması
Ölüm acısı, kopuk kol, kesik baş, aşk şiirleri
İncecik bükülen su ve yağmur ormanı
Taş kesilen bazen, sonra un ufak olan
Korkular, korkular, korkular içindeyken kahraman
Nasıl da uzun ömürlü volkan, binlerce yıllık şah damarı
Dünyanın boynunda akan umut, kırmızı kan
Ve nasıl narin
Bir sıkımlık can

Korkuyorum bütün bunlardan ve haklıymış gibiyim

Eğer yazmak
Korkuları ak kâğıtlara sarmak için değilse;
İnsanı yalnızlıktan caydırmak için değilse;
Bu uzun yolun bir sonu olduğuna inanmak için,
Bu inancı katmak için toprağa, tohuma, suya,
Kadına, erkeğe, çocuğa;
Ölü bebeklerin artık ememediği,
İrinleşmiş sütle yanan memeleri,
Sağaltmak için değilse;
Korkuyorum kötülüğün gücünden ve haklıymış gibiyim.
Sanki bütün evren yüzükoyun kapanıyor üstüme
Kulaklarımda yalnızca yüreğimin tıpırtısı
Kanım çok uzaklarda akıyor
Kanım akıyor
Kanım

Bütün denizleri dolaşmış kâğıt bir kayıktayım,
Ellerim bunu hiç unutmuyor.