HRANT DİNK


Epey bir süre önce Rakel Dink'e destek amacıyla mektuplar yazmıştık. Benimki şöyleydi: 





           Sevgili Rakel,


          Acı elle tutulmuyor. Tutulup dilim dilim bölünmüyor. Bölünüp her bir parçası dağıtılmıyor yüreklere ayrı ayrı. Her yürek kendi acısıyla yaralı. En yaralı yürek senin biliyorum. Her gece yatağıma giderken biliyorum bunu. Sen ummazsın ama evet bu kentin bir evinde seni hiç tanımayan bir kadın her gece yatarken seni anıyor. Rakel diyor sen sevdiğinsiz yatıyorsun ama ben her gece seni öpmeden yatmıyorum. Öpüşümü duymuyorsun ama öpüyorum seni. Sarılıyorum sana. Sevgilinsiz girdiğin yatağın doldurulmaz boşluğunu nasıl yaşadığını biliyorum ben. Yavrularını yanına alıp bize yaptığın o konuşma mı sebep? Tabii o da var. Ama ben Hrant öldürüldüğünde, sen daha o konuşmayı yapmadığında, yazmadığında bile daha; önce sana sarıldım, bilmiyorsun.


          Hrant sana âşıktı bunu biliyorduk. O öyle yatarken soğuk taş üzre, ben o bedende seni gördüm. Senin yanan canını gördüm. O gitmişti, sen kalmıştın. Senin, kalmanın ağırlığını yaşayacak olan, kime sarılırsan sarıl bir yeri hep boş kalacak olan kucağını gördüm. Sana o anda sarıldım. Pek çok kadın Rakel, pek çok kadın sana böyle sarılıyor, konuştuk sonra. Hep bunu konuştuk. Sana sarılıyoruz. Her birimiz ayrı ayrı.


          Adalet istiyoruz. Elbette istiyoruz. Ne sen yalnızsın, ne adalet isteğin yalnız. Güzelim bir insanı senden ve bizden alanlar, almaya azmettirenler, bilip bilmeden bu cinayete ortak olanlar; asılsın kesilsin, kırk katır kırk satıra vurulsun değil; yüzleri sonsuzca eğilsin, boyunları bükülsün, dilleri tutulsun, utansınlar istiyoruz. Öyle çok utansınlar ki kalkamasın başları istiyoruz. Kalkamasın ki bakamasınlar, değemesinler bir daha hiç bir insan gözüne. Öyle eğilsinler ki istiyoruz, kimse bir daha yeltenmesin dünyaya o gözlerle bakmaya.


          Sen onları varlığınla utandırmayı sürdür. Ne kadar küstah görünmeye çalışsalar da üzerlerindeki kanı örtemezler. Cinayeti hepimiz gördük. Bizim namuslu, aydınlık, sevmeyi ve direnmeyi bilen gözlerimiz  hiç yorulmadan dimdik bakmayı sürdürecek onlara. Sen de yorulma, sakın yılma Rakel, canım Rakel. Kendini çok yalnız hissettiğin, en yalnız hissettiğin anda bil: Seni her gece kucaklayıp, uykundan öpen en az bir kadın var senin yaşadığın kentte. Bilesin diye yazıyorum ya ben şimdi, birden çok fazlayız bunu da bilesin.


          Bizi kalabalıklarda arama. Kadınların o sessiz, o direngen, o ortalıklara çıkmayan yüreğiyleyiz, yanındayız, omuz başındayız. Uyuduğunda, uykundan öpenleriz. Rüyanda Hrant'ı görürsen, etrafta bir çiçek varsa, bil ki biz o çiçekteyiz. Rüya görmedin diyelim, sıkıntı içinde terledin gece boyu, bil ki biz o damlalardayız. Yanındayız Rakel. Görünmezliğimizle. Bizi hisset. Seninleyiz.

Seval Esaslı

Şair

                                                                                                     

23.04.2008







Hrant Dink'i yitirişimizin 3. yılı bitiyor. Mahkeme bezdirici biçimde ilerlemekte. İlerleyememekte daha doğrusu. Bugün okuduğum habere göre (http://www.ntvmsnbc.com/id/25045830/) Erhan Tuncel bulunduğu cezaevine gardiyan olmak için baş vurmuş ve kabul edilmiş! Birileri bizimle kafa bulmaya devam ediyor. Biz öfke büyütüyoruz acıyla. 


Öfke ve acıyı taşıyan bir yürek, Arat Dink konuştu Agos'un penceresinden. NTV'den canlı izledim. Öyle acı konuştu ki sansürler götürdü onu. Konuşmasının -ki doğaçlamaydı, basına dağıtılmış bir metin yoktu ortada- tam metnini elde edebilene aşkolsun! İnternet kazan ben kepçe, ulaşamadım asıl metne. Her gazete her basın sitesi kendince "kırpmıştı" konuşmayı, sert bulunup çıkarılan cümleleri belleğimin yardımıyla birleştirebilir miyim diye uğraşırken... Ekşi sağolsun, varolsun sonuçta. Ham metin oradan. 

http://sozluk.sourtimes.org/show.asp?id=17888896 Yazım yanlışlarını ve harf karakterlerini düzelttikten sonra canlı görüntülerle karşılaştırıp bir iki eksiği tamamladım. 




Şimdi, burası tuhaf bir ülke. Bu tuhaf ülkede insan, babası öldürüldükten 3 yıl sonra, çıkıp babasına ağlamaya utanıyor.

Bu ülkede, daha yeni, 12 yaşında bir çocuğun bedeninden 13 tane devlet kurşunu çıktı... Bu ülkede insan babasına ağlayamıyor. Bu ülkede acı çok!

Şimdi, 3 yıl oldu ama konuşmamız lazım. Çok da konuşmak istemiyorum. Bu ülke tuhaf bir ülke. Ben 3 yıl önce burda babama ağlarken, hayatımın en kötü gününde üzüntü ve öfke içindeyken siz şaşkınlığı eklediniz ona. Nasıl bir ülke burası? O üzüntümün içinde bana şaşkınlığı nasıl hissettirebildiniz? Tuhaf bir ülke burası...

Şimdi bu 3 yılın sonunda nerdeyiz?

3 yıl önce sizin sayenizde, ben çünkü, bu ülkenin adaletine doğru söylüyorum güvenmiyordum. Ama yok, yok yok! Sizin sayenizde içimde umut doğdu. 3 yıl önce sizinle birlikte babamın son 3 yılının hesabını soracağımı düşünüyordum. 3 yıl sonra hesabı sorulacak bir 3 yıl daha eklenmiştir.

N’olmuştur? Adalet adına n’olmuştur? N’olmuştur?







Şimdi baktım geçen yıl en fazla basında yer alan şey mahkemede bu üç çocuğun bizim ailemizle, mahkemeyle alay edişi olay olmuş. Ben buralarda da yoktum. Şimdi bu, üç yıl önce onlar yalnız mıydı babamı öldürürken diye şimdi soruyorum. Bu üç yılda bizimle dalga geçerken yalnızlar mıydı? Yalnızlar mıydı? Yalnızlar mıydı dalga geçerken?


Ben bilmiyorum tek tek örnek vermeli miyim, zaten biliyor musunuz emin de değilim. Bildiğinizden de emin değilim doğrusu. Ya da siz biliyorsunuz, üç yıldır takip ediyorsunuz da bu ülke gerçekten farkında mi bu üç yılda n’olduğunun? Emin değilim. Şimdi bir iki örnek var. Emin degilim. Şimdi bir iki örnek vereyim, çok da uzatmayayım. Bakın şimdi, babam öldürülmeden üç gün önce bir yazı yazdı. Dedi ki ‘Bu ülkenin valiliğine çağrıldım, bana haddim bildirilmeye çalışıldı’ dedi. Yanında iki istihbaratçıyla. Biz dedik ki mahkemeye, dedik ki ‘Bu iki kişi kim, sordur valiliğe’. Mahkeme sordu valiliğe. Sordu. Valilik ne dedi? Ne dedi? Ne dedi? 1.5 sayfa masal anlattı. Mahkeme şunu sordu ‘O, iki kişi kim?’ Bu kadar basit. Ne dedi? 1.5 sayfa masal anlattı. Mahkemeyle o dalga geçmedi mi? O üç tane çocuk da dalga geçti. Avukatlarımız mahkemeye dediler ki ‘Senin sorunun cevabını göndermedi bunlar, tekrar yaz.’ Mahkeme ‘Yok, cevap karşılanmıştır’ dedi. ‘Gerek yok tekrar yazmaya’. Mahkeme bizimle dalga geçmedi mi?



Neden bahsediyoruz? Neden bahsediyoruz?



Bakın biz dedik, şahitlik ettik. Ailesi şahitlik ediyor. Kendisi yazıyor, ‘Beni tehdit ediyorlar’, diyor. Ya, valilik nedir? Bu devletin İstanbul’daki adamı değil midir valilik? 



Ben şimdi, ben şimdi çok uzatmayayım. Ben burada yalnız yanlış bir şey yaptığımın farkındayım. Şimdi, benim bu hiddetimden, öfkemden, acımdan bazıları, bazı arkadaşlarım sonuç çıkarıp da cam çerçeve indirmeye falan kalkmasınlar. Bak. Yuh olsun onlara. Çünkü ben onları da anlıyorum. Ben bu dünyanın bütün camını çerçevesini indirmek istiyorum. Başta bu Agos’un güvenlik camları var, onları indireceğim. Babamın büstü var, babamın bir tane onu kırmak, parçalamak istiyorum. Ben büstleri sevmiyorum, ben insanları seviyorum.



Ama değil, değil, değil. Cam çerçeve mi indireceğiz? Siz üç yıl önce nasıl yapıldığını gösterdiniz bu işin ve üç yıldır gösteriyorsunuz. Asıl öyle kalabalık olup, öyle kalabalık olup bu vakarı koruyabilmek lazım. Onu koruyabilmemiz lazım. Çünkü onu yönetebiliyor devlet, o kırmayı dökmeyi. Ama sizi yönetemiyor. Üç yıl önce yönetemedi. Korktu. Korktu.



Bir şey daha söylemeden bırakmak istemiyorum. Çok ufak da bir şey söyleyeyim. Şimdi, bu, bir çoğunuz biliyor, siz biliyorsunuz da bütün ülke bilmiyor. Bu ülkede kafes planı diye bir plan çıktı ortaya. Orada, Hrant Dink operasyonu diyor. Bütün ülke biliyor mu bunu? Bütün medya yazdı mı bunu? Bütün medya yazdı mı? Orada sadece Hrant Dink operasyonu mu diyor? Gayri müslimlerin üzerine korku salmaktan bahsediyor.



Bakın babam, dilinde tüy bitti bir tane yargıtay kararı anlatmaktan. Bir, 1915’teki soykırımla ilgili bir kitabın yayınında yargıtay bir karar aldı. O, mahkemeye götürüldü, sakıncalıdır diye. Yargıtay karar aldı: Kışkırtılacak sayıda Ermeni kalmamıştır, diye. Bunu anlattı durdu babam.



Bu, bu nasıl ağır bir şey! Biz bu ülkede, 100 yıl önce %20’ydik belki. Bugün 1000’de 1 bile değiliz. Bakın, 100 yıl önce avdık, şimdi yem olmuşuz, yem!






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder