DERGİLERDEN






YALNIZLIĞIN RENGİ MOR


haykırmak
istemiyorum ama haykırmazsam
dinlemiyor hiç kimse

hiç kimse dinlemese de konuşmak
istemiyorum
Yalnızlığın Rengi Mor

oysa fısıltılarla
uzanmak mümkün
haykırışın tükendiği yerlere
bu bir gerçek
çığlık çığlık
bilenler söylemiyor bilmeyenlere
yalnızlığın rengi mor ve
hiç mi hiç benzemiyor
incecik bükümlü menekşelere
ne de şaşırtan insanı
çokluğuna bir saptaki
binlerce çiçeğin
sevindirmek için
başlayan yaza
açmış leylâklara benzemiyor
hiç

yalnızlığın kansızlığın
ölümün dudaklardaki tırnaklardaki
gezinişince
rengi mor suskunluğun
boyun eğmişliğin bıkkınlığın
tükenmişliğin
öyleyse haykırmayı
seçeceğiz susmaktan
daha iyi böylesi
dilimin rengine
ihanetten iyi
koygunluğuna sevdanın
sevişmenin kayganlığına
nemli
avuç pembesine
öpülmüş
dudak moruna
sıkılmış
yumruk hızına
coşkunun
allaşımına
mavişimine güneşin
ihanetten iyi böylesi

fısıltıların duyulabildiği
dinginliğe hasretten
alarak gücünü sesim
haykıracak

Yalnızlığın Rengi Mor

Milliyet Sanat, 01.08.1986














GÜNEŞ YERİNE




-Kavuşma-


Sanki bütün dağları yürümüşsün bütün denizleri bütün yatakları
Bütün parkları oturmuşsun bütün odaları bütün sandalyeleri
Çırpıntılarla beklemişim seni bütün pencerelerde bütün alanlarda
Bütün doğumevlerlnde bütün görüş günlerinde bütün son gecelerde
Çıkıp gelmişsin sonunda uzak kokan kollarınla sarmaya beni
Yakın olmuşsun sevgilim yakın olmuşsun sevgilim ve sanmışım ki
Ben doğurmuşum dünyanın bütün çocuklarını
Korkulu düşlerini maviltmişim sanki bir bir kalem ucumla
Rüzgârların kırıştırdığı alnın gülümsemiş hep bana bakarken
Büyümüşüm büyümüşüm büyümüşüm de küçülmemişim




-Kitap-


Yüzlerce yıldır yazılan bir kitabı okumuşuz sonra uzanıp
Hızla yaşlanmışız bazı sayfalarda binlerce burulmuşuz
Çarmıhlardan bakır tellere çekilen çizgide dağlanmış dilimiz
Sırtımız kırbaç izleri göğsümüz günebakan inmişiz dipnotlara
Bazı sayfalarda yeniden yaratılmışız görünür ellerle kan ter ve topraktan
Her satırbaşını ufukla bir tutmuşuz
Kamaşmışız baka baka noktalara gözlerimiz kumlamış
Ve sevinmişiz sevgilim sevinmişiz sevgilim çok sevinmişiz
Bazı bölüm sonlarında
Çil çil uçurtmalarla yolculuklara çıkmışız küpeleri tellim tellim




-Açıklık-


O can senin bu can benim hiç sevgilim dememişiz birbirimize
Hiç nereye dememişiz birbirimize alıp başını gittiğinde gözlerimiz
Bir olmamışız sevgilim bir olmamışız sevgilim bir olmamışız
Tenimiz damgasız ışıldamış birbirimize uçsuz bucaksız çıplaklığıyla
Sanki bütün damarları yürümüşüz bütün kökleri bütün köşeleri
Bütün yürek güvelerini bütün pervaneleri yaprak mahkûmu ipek böceklerini
Evcilik oyunlarını seksek taşlarını lastik topları çembere alıp
Sanki bütün çizgileri yürümüşüz bütün kareleri bütün üçgenleri
Varmışız bir açıklığa adını şiirler okur yönünü parmaklar göstermez
Çok olmuşuz sevgilim çok olmuşuz sevgilim öyle çok olmuşuz ki
Dünyayı kucaklamışız birbirimizle yine de boş bir yer kalmış kollarımızda






KIRMIZI






Bir çatal ağaçtı eski bahçemdeki kiraz
Haziran gidişlerinde senin
Peşine takılan gözlerim dönüp gelmeden
Üç saplı kirazlar bulup mutlaka


Ah benim içli büyülerim


Hep karanlıklara kaçışmaz ya korkular
Güneşi de böyle içim yanık severdim
Bir gün birdenbire 'kadınım' dedim
Dilimle açtığım ilk kuyu değildi bu


Tıbbi bir konuydu bakireliğim


Büyük büyük kavgalar memleketinde
Günübirlik takılan adlarıyla sokaklar
Ölçeksiz çizimlerle dünyaya gelip
Dünyadan habersiz çamur deryası, geçim belası


Ah benim küçücük büyümelerim


Hâlâ inciniyorum, yaşlanamadığım bundan belli
Koca sesli adamlar bulutları kurşunluyor
Sonra geçip oturuyorlar masalarına
Nasıl da şaşırmış gibi yapıyorlar


O bitip tükenmeyen irkilişlerim


Üzgünüm, diyorum seslendirilmemiş filmlere
Görüşürüz, baay, ararım seni, saat kaç gibi
"Türkçem benim ses bayrağım" mı demişti birileri
Birileri hangi dili konuştuğunu bile söyleyemiyor


Dudaklarım uçukluyor dolunaylarda, ağzımda dilim


Koca sesli adamlardan bazıları
Ağaç dikmemiş, orman yakmamış
Değirmenleri usandırmışlar yalnız, değirmenleri
Pamuk Prensesleri hiç gelmemiş hiç
Avcı taş doldurmuş karınlarına ama dikmeyi unutmuş
Ah benim kırmızı şapkalı öfkelerim


Masalını yitirmişler cehenneminde


Varlık, Mart 1996

_______________________________________________________________


VURURSUN BENİ - SÜTÜM YEDEKTE


Ülen dedim ömrünüz batsın
Ya da ömrüm batsın ömrünüze
Kanayın kanayın emin
Kendi kanınızı -ve onmayın hiç

Ülen dedim susmiycaanız hiç
Çenem kırsın çenenizi
Yetmezse kafa da korum inceden
Hayalet uçakınız olurum üşenmem 

Çalışkanım doğruyum Türk değilim ya
Canım çekerse yatarım yatmazsam
Kaderinize küsün otuz bir kere
Ananız yıkasın donunuzu renk vermeden

Ülen dedim adam olmiycaanız hiç
Sallaya sallaya tüketerekten
Ama nası dönüyo gözünüz dönünce
Sokamadıkça sokamadıkça

Soksanız da hoş biliyonuz olmuyo
O yüzden el mecbur hiddetleniyonuz
Bize pek şiddetleniyonuz
Silip kanlarımızı dilleniyoruz

Ülen dedim dilime dilinizden ne fayda
Dudaklarınız zaten öpmeyi bilmemede
Elleriniz desen hiç büyümez
Şeşi beş görür dokunduğu her memede

Anan mıyım ülen -gerçi hoşuna giderdi
Şimdi böyle dedim diye vurursun beni
Sende sebep çok bende beden tek
Oğlum musun yoksa -sütüm yedekte




HEP EYLÜL

Hep ruhumu kaçırmak istedim ben
Ruhum muydu neydi seçemezdim o
Küçük parça bazen tırnağımdı serçe
Bazen bir gazete köşesi
Her temizlikte atılan hani

Çocuktuk nereden bilecektik geçiciydi
Büyüyecektik ve aştığımız eşiklerle
Ulaşacaktık artık incitilmeyeceğimiz
Ya da incinmeyeceğimiz bir kat vardı
Bu sonsuzmuş gibi yükselen kulede

Kemiklerimiz küçük kalbimiz böcek gözyaşlarımız
Kurumaya hazır sel yalandan sevgilerimiz gerçek
Yarayla uzanan el ki kanı her parmak boğumunda
Kurumuş yalamıştık oysa iyi olur nasılsa diyerek
Olmuyormuş değmiyormuş parmacıklarımız kimselere

Pıhtı kabuk dikişsiz yaraların izleri ah
Geçmiyormuş çocuktuk nereden bilecektik
Hevesli göğsümüz genişlemedeydi büyümekteydik
Yarı gül ten yarı sakal yarı kan yarı beyaz
Akıyorduk küfür küfür çarşaflar kırmızı bayraklar





KAHIR


Yazmak istiyorum - zehir
Acı öldürmez elbet - hırs
Dilim pas yüreğim kahır
İstiyorum sular aksın

Güneş sarı zehir - artık
Yeni çağa eski insan - atık
Hangi künk taşır hangi çukur
Kaldırır onca günahı

Çok biliyoruz yanıldığımızı
Kimselere diyemiyoruz kimse kalmadı
Kalabalık görünüyoruz kulaksız
Ağızsız görünüyoruz - çığlık

Bir başımızayız diyelim iki
Huzurluyuz sinmişiz - kendimizleyiz
Başbaşayız aşklayız - öyle dolu
Çığlık - nerden bilinmez geliyor

Oturuyor içimize kalkmıyor
Bilmiyoruz ne oldu - "anlamak
müthiş bahtiyarlık" - "hâlâ"
Anlamasak da kaçıyor tat

Dilimiz şişiyor dilimiz
Tıkıyor soluk borumuzu - intikam
Tamam sustuk tamam görmezden geldik
Devrim özür tanımazmış bildik

Ki ad bile olamadı çocuklarımıza
Öyle utandık yarım kaldık yetindik
Ölü adlarıyla - yürek baştan sona yara
Deniz - Ulaş - yetiş - biz bittik

Kaçtı ilmek tutun nerde buldunuzsa
Örersiniz sonra arayı - tehir
Ömrümüz ondan ibaret - zehir
İstiyorum aksın artık varsa ne