Plat-FORUM

Plat-FORUM başlı başına serüven. Ömrüm baharı. Nerede nasıl başladığını ayrıca anlatmak isterim. Dergi deneyimimizdeki yazılarımı ekleyerek gireyim konuya hele, arkasını da getirebilirim diye umayım.






BUDALALIKLAR


8. sayıya geldik. Bayram bayrama karıştı, tatil tatile. Karalama yapamadım, not alamadım. 8 sayısı ama çok özeldir benim için. Hayatla aramda böyle küçük kandırmacalar, büyüler, gizli anlamlar içeren bir oyun oynanır kendimi bildim bileli. Yalnızlıklarımda sığındığım yaşama katlanabilme hileleri denilebilir buna.

“Ah benim içli büyülerim”*

8. sayı madem böyle “özel” kendimle ilgili yazayım istedim. Aman ne zormuş. Bilen bilir, gevezeyimdir. Bol bol da birinci tekil kipi kullanırım üstelik. Ama yine bilen bilir, gören görür ki çok genel şeylerden söz ederim o zaman bile. Tam anlamıyla kendimden söz etmek, -şu an yaptığım gibi- ancak bir başka konuya giriş sağlayacaksa dillendirilir tarafımdan. Anlatacağım asıl şeye götürecekse beni. Gerçekten ama gerçekten ben’i anlatmak hemen hiç yaptığım bir şey değil. Doğaçlama anlarda ancak, ancak en yakınlarıma ama o bile değil aslında. Değil.

Kendini anlatmaya değer bulmamak da var bunun içinde, anlatılacak olanı pek ama pek çok önemli sanmaktan kaynaklanmış olması mümkün bir kendini beğenmişlik de. Kibir. Benim büyükçe bir mürekkep hokkasına benzeyen burnum aklımdan daha çok bulutlardadır belki. Sanırım. Bilmiyorum. Belki sırf bu yüzden konuşamıyorumdur “fanilerle”! Yazmayı sevişim, ama hep kendimden özge konulara dalışım bundan olabilir. Hatta örtük mü örtük oluşundandır belki şairliğe saplanıp kalmışlığım. Düzyazıları konuşmak sayışım. Hatta nasıl desem, şu benim mürekkep hokkam, mürekkebini sakınır düzden, itiraf sayılsın ki böyledir.

Ama asıl korktuğum neden, bunun bu kendini anlatamamanın bir kadınlık hâli oluşudur. Öyle seziyorum doğrusu. Karşılıklı konuşma üzerine yapılan bir deneyde kadınların konuşurken boyuna gülümsedikleri gözlenmiş. Onaylanma arzusu taşıyan bir gülümseme. Dırdırcılık ya da şirretlik üstümüze kalmış olsa da, aslında kavgayı sevmeyiz. Babamızı kocamızı küstürmek en korktuğumuz şey bir kere. Çocuğumuz karşısındaki açmazlarımız ya?

Geçen sayıda adminim sayın, "aklı ve kalbi karışık kadınlar" cümlesini koydu ya yazısına, içim yığıldı. Hangimizin değil ki dedim, yazmak kadınlara zaten dar edilen alanların başatlarından. Rüşt ispatlamak yetmez, reşit kalmak zorunlu hep. Sınamasını da erkekler yapmaktayken üstelik. 8 sayısı üstüme üstüme gele dursun, ben daldım mı düşünmeye, yazmak bir kadın için nedir diye? Kadından girip erkekten çıktım tabii. Doğrusu ama ikisinden de çıkamadım. Kendime dönmeyi unuttum yine. Kısa notlar kaldı elimde, toparlamadım. Onları birleştirip kaynaştırmak da istemedim. Bütün değilse bütün değildir bir şey, zorla da olsa güzellikle de, onları bütün kılmamak gerek. Öyle sevmek gerek. Öyle bilmek gerek. Ortak nokta burada budalalık gibi geldi bana. Sessiz iri damlalarla ağladığımız anlar vardır, sözcükleri öyle akıttım gitti.

* * *

Kadınlar ne diye durmadan seni seviyorum der her boşlukta? Dokunmaya sarılmaya uğraşır? Ucunda sevişme beklentisi yoksa erkekler yapmaz ki bunları. Kadınlar niye yapar? Çünkü boşluklar güvensizdir. Güvensizlikse uçurum.

Kadınlar uçurumların sevgiyle aşılacağını sanan budalalardır.

Onlar hep bir uçurumun kıyısında yaşarlar. Öyle de korkuyorken ölümden ve daha varlıklarını duyuramamışken yok olmaktan. Peki böylesine korkarken yazıya duranlar çıkar aralarından. Niye?

Kadınlar varlıklarının kanıtı olacağını sanarak yazan budalalardır.

Kadınlar uçurumları bacaklarıyla değil – hiçbir adım buna yetmez – büyülü sözcüklerle aşacaklarını sanan budalalardır.

Kadınlar sözcüklerin uçurumları aştıracağına inanan budalalardır.

Kadınlar uçurumlardan korkup sözcüklere sığınan budalalardır.

Kadınlar sözcüklerin uçurumlar karşısındaki umarsızlıklarını bilen ve uçurumları aşacak güçte bir dili arayan budalalardır.

Kadınlar o sonsuzmuş gibi görünen boşluğuna düşmeden bir uçurumun kıyısında bulunmanın anlatılmaya değer bir şey olduğunu sanan budalalardır.

Kadınlar sözcüklerin anlatılmaya değer şeyleri anlatamadığını en iyi bilen ve anlatılmaya değen şeyleri anlatabilecek bir dili bulmak için uçurumlar aşmayı göze alabilen budalalardır.

Kadınlar uçurum başlarında yaşayıp gidecekken iliklerine işlemeyi başaran ilk “seni seviyorum”la o uçuruma atlayan budalalardır.

Bu yüzden kadınlar yazmak zorundadır.

Bu yüzden erkekler kadınların yazmasından irkilmek zorundadır.

Erkekler uçurumun kendisi yerine imgesiyle eserler yaratmış budalalardır. Erkekler kadın yazılarından gerçek uçurumlardan korktukları kadar korkarlar.

Erkekler zaten en çok kadınlardan korkarlar.

Dünyadaki ilk nesneleri olan ana memesiyle kurdukları ilişki nasılsa, ne kadarsa, hayatla ilişkileri de öyledir, o kadardır onların. Memeyle biçimlenmiş; doymakla doyum aramakla biçimlenmiş bir ilişki kız ya da erkek bebek için temeldir elbette. Ama kadın bedenini ilerdeki yaşamına zevk nesnesi olarak yerleştirmesi gerekenler erkek bebeklerdir sonuçta.

Pipiyle meme arasında uçurum varsa beden bedene ağır, göz göze yabancı, el ayağa muhtaç ama el yumruk ayak tekme, erkekler hep kavgaya hazır. Cehennem iki erkeğin karşı karşıya geldiği yerdedir mi demişler? Kadınla erkeğin karşılaşmasını hiç anlamamışlar demek.

Meme gümrah süt bolsa, hele üstünde bir de ona sevgiyle bakan gözler, yumuşacık saran kollar varsa, orası erkeklerin cennetidir. Ömürleri boyunca.

Erkekler ömürleri boyunca sütten kesilmekten korkan budalalardır.

Kadınlar korkularına tutunarak yaşayabilirler.

Erkekler yaşamak için korkularını aşmak zorundadırlar.

Aşamazlarsa sızlanıp mızlanmak, dünyayı dar etmek, çırpınmak, yumruklamak hayatı. Susmaları bile şiddet içerir gerçekten susabilmeyi beceremezler çünkü. Dilsizlik, sessizlik, ninnisizlik, anadilinden yoksunluk, ana dokunuşundan ana sesinden, buna dayanamazlar. Korku ve sessizlik koyun koyunadır.

Erkekler korkuyu ve sessizliği ancak başka bir dil yaratırlarsa, onunla tanınır, onunla bilinir, onunla örtünebilirlerse aşacaklarını sanan budalalardır.

Erkekler bu yüzden yazmak zorundadır.

Kadınlar bu yüzden erkek yazılarını çözmek zorundadır.

Bilmelidirler ki erkekler uçurumlardan asıl korkanlardır ve en çok düşenlerdir uçurumlara. Eteklerinden tutacak bir şeyler vardır mutlaka ama etekleri yoktur ki.

Her uçurumun dibinde ama daha önce düşmüş ve onlara “seni seviyorum” diyecek bir kadın beklemektedir.

Erkekler bu düşüşü aşk sanan budalalardır. Çünkü aşkı böyle anladılar hep.

* * *

Galiba sözcükler bitti. Ben gerçekten ağlıyor olabilirim artık. Böyledir, her zaman sözcükler gözyaşlarının yerine geçmez, değişirler bazen. Kadınlar bu yüzden en çok yazmak zorunda olan ama bunu hep erteleyen budalalardır.

( 01.11.2006)

“Ah benim içli büyülerim”* *KIRMIZI:  http://sevalesasli.blogspot.com/p/dergilerden.html


____________